Beslenme ve Diyet Dergisi
https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd
<p>Dergi açıklaması</p>Türkiye Diyetisyenler Derneği | Turkish Dietetic Associationtr-TRBeslenme ve Diyet Dergisi1300-3089Editörden
https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd/article/view/1931
<p>Türkiye genelinde 2017 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından, birinci basamak sağlık hizmetlerini güçlendirmenin yanı sıra, bu hizmetlere ulaşımı kolaylaştırmak ve yediden yetmişe herkesin karşılaştığı sağlık sorunlarına karşı bireyleri ve toplumu korumak amacıyla, Sağlıklı Hayat Merkezleri (SHM) adıyla merkezler açılmıştır. 100 şubeyle yola çıkan merkezlerin sayısı Ocak 2021 yılı itibarıyla 209’a ulaşmıştır. Bu merkezlerde; integrative (bütüncül) sağlık sistemi olarak adlandırılan sistemin yaşama geçirilmesi için doktor, hemşire, diyetisyen, psikolog gibi sağlık personellerinin görevlendirilmesi hedeflerden en önemlisidir. Bu personel gurubunun daha etkin görev yapabilmesi için Aile Sağlığı Merkezleri (ASM)’ne başvuran hastaların, gerektiğinde Sağlıklı Yaşam Merkezlerine yönlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda SHM ve ASM arasında koordinasyonun sağlanması ve kayıtların tutulması çok önemlidir. Gelişmiş ülkelerde sistem bu şekilde yürütülmektedir ve herhangi bir sorun yaşanmamaktadır., Ülkemizde ise ASM’lerde bütüncül sağlık hizmetini tamamlamak için yeterli personel istihdamı bulunmamaktadır. Ancak Sağlıklı Hayat Merkezleri hizmet programı kapsamında Beslenme Danışmanlığı başlığı altında diyetisyenlerin rolü tanımlanmış ve bu kapsamda “Diyetisyenler için Hasta İzlem Rehberi” de sunulmuştur. ASM’lerde diyetisyenlerin istihdam edilmesi durumunda, bu görevlerin hayata geçirilmesiyle, toplumun beslenme konusunda eğitilmesi açısından önemli bir gelişme sağlanmış olacaktır.</p>Türkan Kutluay Merdol
Telif Hakkı (c) 2024
2024-08-262024-08-265221410.33076/2024.BDD.1931Luteolin ve Apigenin Fitokimyasallarının Meme Kanseri Üzerine Etkileri
https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd/article/view/1877
<p>Son yıllarda fitokimyasalların sağlık ve hastalıklara karşı etkileri konusunda araştırmalar artmaktadır ve en çok araştırılan konulardan birisi kanserdir. Meme kanseri meme hücrelerinin anormal büyümesi ile karakterizedir ve hormon cevaplarına göre sınıflandırılmaktadır. Bu sınıflandırma tedavinin yönünü ve seyrini etkilemektedir. Luteolin ve apigenin flavonlar sınıfında yer alan fitokimyasallardır ve sebzelerle sıklıkla alınmaktadır. Hem luteolinin hem de apigeninin anti-kanser özellikleri araştırılmaktadır. Bu çalışmada luteolin ve apigenin fitokimyasallarının meme kanserini hangi biyokimyasal yolaklar üzerinden etkilediğinin derlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda, luteolinin ve apigeninin apoptoz, metastaz, anjiyogenezde etkilerini inceleyen çalışmalar ile tedaviye eklenmesi ile ilgili yapılmış çalışmalar literatür taraması ile derlenmiştir. Yapılan çalışmalarla luteolinin apoptozda hem ekstrinsik hem de intrinsik yolakta, apigeninin ise ekstrinsik yolakta apoptozu etkileyebileceği gösterilmiştir. Luteolin ve apigeninin farklı hücrelerde farklı etkiler gösterdiği ve anijiyogenezi ve metastazı etkilediği bulunmuştur. Luteolin ve apigeninin meme kanserinde moleküler düzeyde etkili olabileceği, kanser kemoterapisinde kullanılan ilaçların etkisini arttırabileceği hücre ve hayvan çalışmalarında gösterilmiştir. Bu konuda daha fazla çalışmaya ve klinik çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.</p>Gülcan Uysal YelerZeynep Göktaş
Telif Hakkı (c) 2024 Beslenme ve Diyet Dergisi
2024-08-262024-08-26522718010.33076/2024.BDD.1877Besin Ambalajından Plastik Geçişinin Bulaşıcı Olmayan Kronik Hastalıklar Üzerine Etkisi
https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd/article/view/1852
<p>Besinlerle temas eden besin ambalajı gibi malzemelerde plastiklerin kullanımı yaygındır. Plastiklerde bulunan monomerler, kasıtlı ve kasıtsız eklenen maddeler, mikro ve nano plastikler migrasyon ile besinlere geçebilir. Migrasyon, kimyasal bileşiklerin kütle transferidir. Ambalaj ve besinin doğası, ambalajda bulunan göç eden madde miktarı, temas sıcaklığı, polimer matrisinin durumu maruziyet süresi, göç eden maddenin tipi ve özellikleri plastiklerden besinlere migrasyonu etkileyen faktörlerdir. Yapılan çalışmalarda, plastiklerin endokrin bozucu özelliklerinin yanında kanser, obezite, diyabet ve kardiyovasküler hastalıklar gibi bulaşıcı olmayan hastalıklara neden olabileceği de bildirilmiştir. Bu hastalıklar besinle temas eden çeşitli kimyasal ve malzeme ile ilişkilendirilmektedir. Plastik ambalajlar yerine biyoplastik, cam, metal gibi farklı ambalajlar tercih edilebilir. Bu çalışma ile günümüze kadar daha çok endokrin bozucu özellikleri üzerinde durulan, plastik migrasyonunun, türleri ve bu migrasyonun bulaşıcı olmayan hastalıklar üzerindeki etkisinin gösterilmesi amaçlanmaktadır.</p>Hatice KarakoçDerya Dikmen
Telif Hakkı (c) 2024 Beslenme ve Diyet Dergisi
2024-08-262024-08-26522819210.33076/2024.BDD.1852Farklı Et Türlerinde Ekstrakt ve Baharat Kullanımı İleri Glikasyon Son Ürünleri (AGE) Oluşumunu Azaltır Mı?
https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd/article/view/1882
<p>İleri glikasyon son ürünleri (AGE), indirgen şekerler, proteinler, lipitler ve nükleik asitler gibi birçok yapının glikasyonu sonucu oluşan karmaşık bileşiklerdir. AGE’ler hem vücutta doğal olarak oluşmakta hem de besinler ve çevresel faktörler aracılığıyla ekzojen olarak alınmaktadır. Bireylerin AGE yükü başta diyabet, kardiyovasküler hastalıklar ve yaşlanma olmak üzere birçok kronik hastalıkla ilişkili bulunmuştur. Bu nedenle vücuttaki AGE yükünün azaltılması sağlığın sürdürülmesinde önemli rol oynamaktadır. Diyetin düzenlenmesiyle ekzojen AGE alımının azaltılacağı düşünülmektedir. Diyetle alınan AGE’ler besinlerin içeriğine ve işlenme koşullarına göre değişiklik göstermektedir. Besinlerin makro besin ögesi dağılımlarına göre AGE içerikleri de değişir. Yağ ve protein içeriği yüksek olan et grubu besinler diyetin temel AGE kaynaklarından biridir. Bu nedenle et grubu besinlerin işlenmesinde uygun pişirme yöntemi seçimi ve bitkisel bazlı yan ürünlerin kullanımı gibi stratejilerin uygulanması AGE maruziyetini azaltmada önemli bir etmendir. Yapılan in vitro çalışmalara göre besinlerin işlenmesinde kullanılan bitkisel ekstraktlar ve baharatlar içerdikleri fenolik bileşenler ile antioksidan ve antiglikasyon aktivite göstererek AGE oluşumunu azaltmada rol oynamaktadır. Ancak bu uygulamaların insanlar üzerindeki etkisini incelemek için daha kapsamlı klinik araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu derleme yazıda, farklı et türlerinde ekstrakt ve baharat kullanımının ileri glikasyon son ürünleri oluşumu üzerindeki etkisi incelenmiştir.</p>Seray Akalın SaygılıAylin Ayaz
Telif Hakkı (c) 2024 Beslenme ve Diyet Dergisi
2024-08-262024-08-265229310210.33076/2024.BDD.1882Kurkuminin Egzersiz Sonrası Toparlanma Üzerine Etkileri
https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd/article/view/1867
<p>Zerdaçalın ana fenolik bileşeni olan kurkumin; antiinflamatuvar, anti-tümör, antioksidan ve anti-mikrobiyal etkileri sebebiyle kanser, gastrointestinal ve kardiyovasküler sistem hastalıkları gibi birçok hastalıkta terapötik olarak kullanılmaktadır. Kurkuminin antioksidan ve antiinflamatuvar özellikleri nedeniyle egzersiz sonrası toparlanmanın geliştirilmesinde de etkili olabileceği bildirilmiştir. Antioksidan etkisi incelendiğinde, kurkumin kullanımının reaktif oksijen türlerinin (Reactive Oxygen Species, ROS) temizlenme aktivitesini arttırdığı ve egzersiz sonrası oksidatif stres belirteçlerinin artışında azalma sağladığı, ayrıca yüksek biyoyararlanıma sahip olan Theracurmin formunun kullanılmasının oksidatif stresi azaltmada daha etkili olabileceği düşünülmektedir. Kurkuminin antiinflamatuvar yanıttaki rolü değerlendirildiğinde ise, 3-7 gün arasında ve 180-500 mg/gün dozlarda kurkumin kullanımının interlökin-8 (IL-8) ve Tümör Nekroz Faktörü-alfa (TNF-a) gibi temel inflamatuvar belirteçlerde azalma sağladığı görülmektedir. Antioksidan ve antiinflamatuvar etkileri sayesinde kurkumin kullanımının egzersiz sonrası kreatin kinaz düzeylerini azaltarak, histamin ve prostaglandin üretimini inhibe ederek kas hasarını azalttığı saptanmıştır. Gecikmiş kas ağrısını (Delayed Onset Muscle Soreness, DOMS) iyileştirdiği ve toparlanma sürecine fayda sağlayarak bir sonraki performansı arttırmada da etkili olabileceği gözlemlenmiştir. Sonuç olarak kurkuminin toparlanma üzerinde etkili olabildiği, özellikle 5 g kurkuminin akut ya da ardışık günlerde ve karabiber ana aktif bileşeni olan piperin ile birlikte ya da Theracurmin gibi yüksek biyoyararlanıma sahip formlarda kullanımının toparlanmayı hızlandırabildiği görülmüştür. Ayrıca toparlanmayı iyileştiren dozlarda bir yan etkisi bulunmamaktadır. Kurkuminin egzersiz sonrası toparlanmanın hızlandırılmasında etkili bir takviye olabileceği düşünülmektedir ancak ideal doz ve kullanım sürelerinin toparlanmaya etkilerini araştıran daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.</p>Selin AktitizMelda AcarNilay GöktepeHüsrev Turnagöl
Telif Hakkı (c) 2024 Beslenme ve Diyet Dergisi
2024-08-262024-08-2652210311210.33076/2024.BDD.1867Kolajen Desteğinin Güncel Kullanım Alanları
https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd/article/view/1838
<p>Hücre dışı matrikste yüksek miktarda bulunan kolajen, son dönemde farmasötik, besin takviyesi ve kozmetik sektörlerin de gündemdedir. Kolajenin kaynakları, üretim teknikleri, kimyasal yapısı ve özelliklerine ilişkin artan bilgi, daha fazla kolajen bazlı ticari ürün ve biyomateryallerinin geliştirilmesine yardımcı olmuştur. Kolajen destekleri, özellikle yaşlanan insanlar için genel sağlığa fayda sağlamada önemli bir rol oynamaktadır. Bu yazıda cilt rejenerasyonu, kas-eklem-kemik sağlığı, sarkopeni, yara iyileşmesi ve osteoartrit gibi farklı klinik alanlarda kolajen desteğinin etkileri gözden geçirilmiştir. Değerlendirilen klinik çalışmalarda kolajen bazlı desteklerin, tanı almış hastalıkların tedavisinde ve komplikasyonları iyileştirmede yararlı olduğu sonucuna varılmıştır. Kolajen genel olarak güvenli bir besin desteği olarak görünse de farklı kaynaklardan elde edilen kolajenler için yüksek doz ve uzun süreli kullanımdaki etkilerini aydınlatmak amacıyla daha kapsamlı insan çalışmalarına ihtiyaç vardır.</p>Funda Büşra Özmen
Telif Hakkı (c) 2024 Beslenme ve Diyet Dergisi
2024-08-262024-08-2652211312010.33076/2024.BDD.1838Akdeniz Diyeti ve Batı Diyetine Uygun Öğün Modellerinin Tiyol-Disülfit Homeostazı Üzerine Postprandiyal Etkilerinin Değerlendirilmesi
https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd/article/view/1829
<p><strong>Amaç:</strong> Bu çalışma Akdeniz diyeti (AD) ve Batı diyetine (BD) uygun öğün modellerinin tiyol-disülfit homeostazı üzerine postprandiyal etkilerinin incelenmesi amacıyla yürütülmüştür.</p> <p><strong>Bireyler ve Yöntem:</strong> Çalışma, 19-45 yaş aralığında, sağlıklı, menopoza girmemiş, normal vücut ağırlığında olan (BKİ=20.0-24.9 kg/m²) 11 gönüllü kadın birey ile randomize çapraz kontrollü olarak yürütülmüştür. Çalışmaya katılan her bireye, 12 saat açlık sonrası, standardize edilmiş AD ve BD uygun test öğünleri aralarında iki hafta arınma periyodu bırakılarak verilmiştir. Bireylerden öğünü tüketimi öncesi (0. saat) ve postprandiyal 2., 3. ve 4. saatlerde kan örnekleri alınmıştır. Bu süreçte bireylerin yalnızca su tüketimine izin verilmiştir. Toplam tiyol ve natif tiyol serum düzeyleri spektrofotometrik yöntem kullanılarak ölçülmüştür. Toplam tiyol değerinden natif tiyol değerinin çıkarılmasıyla elde edilen değerin yarısı disülfid seviyesi olarak belirlenmiştir. Disülfit/toplam tiyol, disülfit/natif tiyol ve natif tiyol/toplam tiyol oranları hesaplanmıştır.</p> <p><strong>Bulgular:</strong> Bireylerin AD öğün tüketimi sonrası başlangıç düzeyine kıyasla serum toplam tiyol düzeylerinin 2. saat ve 4. saatte (p=0.013, p=0.023) ve natif tiyol düzeylerinin ise 2. ve 3. saatte istatistiksel olarak anlamlı düzeyde arttığı saptanmıştır (p=0.027, p= 0.025). Serum disülfit düzeyinin, AD öğün tüketimi sonrası başlangıç (0.saat) ve 2.,3. ve 4. saatler arasındaki farkı ve genel zamanlar arası fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0.05). Disülfit düzeyinin BD öğün tüketimi sonrası ise 0. saatten 3. saate anlamlı bir artış gösterdiği saptanmıştır (p=0.045). Bireylerin postprandiyal disülfit/toplam tiyol, disülfit/natif tiyol ve natif tiyol/toplam tiyol oranları başlangıç düzeyine göre istatistiksel olarak anlamlı fark oluşturmamıştır (p>0.05). Fakat öğün tüketimini takiben oluşan farkın ortalama değerlerinin, BD uygun öğün tüketimi sonrası AD uygun öğün tüketimine kıyasla her saat için daha yüksek olduğu görülmüştür.</p> <p><strong>Sonuç:</strong> Akdeniz diyetine kıyasla, Batı diyetine uygun öğün tüketiminin tiyol-disülfit homeostazını olumsuz yönde etkilediği belirlenmiştir. Farklı diyet örüntülerinin tiyol-disülfit homeostazı üzerine etkinliklerinin doğrulanması için daha geniş örneklemli çalışmalara ihtiyaç vardır.</p>Tuğçe Bulmuş TüccarGamze AkbulutHasan Bayraktar
Telif Hakkı (c) 2024 Beslenme ve Diyet Dergisi
2024-06-052024-06-0552251410.33076/2024.BDD.1829Çocuklarda Besin Gücü Ölçeği Kısa Formu: Türkçe Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması
https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd/article/view/1876
<p><strong>Amaç:</strong> Bu çalışmada, hedonik açlık durumunu değerlendiren dokuz maddelik Çocuklarda Besin Gücü Ölçeği-9 (Ç-BGÖ-9)’un Türkçe’ye tercüme edilerek geçerlik ve güvenirliğini değerlendirmek amaçlanmıştır.</p> <p><strong>Bireyler ve Yöntem:</strong> Araştırmanın örneklemini 352 adölesan (10-15 yaş, 175 erkek, 177 kız) oluşturmaktadır. Çalışmanın verileri yüz yüze görüşme yöntemi ile anket aracılığıyla araştırmacı tarafından toplanmıştır. Anket formunda genel bilgiler (yaş, cinsiyet, sağlık durumu), aileye yönelik bilgiler (ebeveyn yaşları, eğitim durumları ve çalışma durumları), antropometrik ölçümler (boy uzunluğu, vücut ağırlığı), Ç-BGÖ-9 ve Yale Çocuklar İçin Yeme Bağımlılığı Ölçeği 2.0 (Yale Food Addiction Scale for Children 2.0-YFAS-C 2.0) yer almaktadır. Ölçeğin geçerlik ve güvenirliğinin belirlenebilmesi için doğrulayıcı faktör analizi, iç tutarlılık/güvenirlik analizi ve test-tekrar test güvenirlik analizlerinden yararlanılmıştır.</p> <p><strong>Bulgular:</strong> Doğrulayıcı faktör analizi sonucunda hesaplanan uyum indeksleri; ki-karenin serbestlik derecesine oranı (minimum discrepancy of confirmatory factor analysis/degrees of freedom-Cmin/df)= 3.754; uyum iyiliği indeksi (goodness of fit index-GFI)=0.941; düzeltilmiş uyum iyiliği indeksi (adjusted goodness of fit ındex-AGFI)= 0.889 ve yaklaşık hataların ortalama karakökü (root mean square error of approximation-RMSEA)=0.079 olarak belirlenmiştir ve 9 maddelik ölçeğin üç alt boyuttan [(Besin Bulunabilirliği (BB), Besin Mevcudiyeti (BM), Besin Lezzeti (BL)] oluştuğu doğrulanmıştır. Ç-BGÖ-9’un Cronbach alfa katsayısı ölçek geneli için 0.819 olarak; BB, BM ve BL alt boyutları için ise sırasıyla 0.735, 0.669, 0.598 olarak saptanmıştır. Ç-BGÖ-9 skoru ile YFAS-C 2.0 arasında pozitif ilişki olduğu saptanmıştır (p<0.001).</p> <p><strong>Sonuç:</strong> Çalışma sonuçları, Ç-BGÖ-9 Türkçe versiyonunun hedonik açlığın değerlendirilmesinde, Türk adölesan popülasyonu için kullanılabilir geçerli ve güvenilir bir araç olduğunu göstermiştir.</p>Osman BozkurtHilal Yıldıran
Telif Hakkı (c) 2024 Beslenme ve Diyet Dergisi
2024-08-262024-08-26522152410.33076/2024.BDD.1876Jinekoloji ve Obstetri Hastalarında Malnütrisyon Risk Faktörleri ve Klinik Çıktılar
https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd/article/view/1848
<p><strong>Amaç:</strong> Beslenme, sağlıklı yaşamın ön koşulu, temel bir insan ihtiyacı ve temel bir insan hakkıdır. Tanımlayıcı türdeki araştırmanın amacı kadın hastalıkları ve doğum hastalarında malnütrisyon risk faktörlerini ve malnütrisyon ile klinik çıktılar arasındaki ilişkiyi incelemektir.</p> <p><strong>Bireyler ve Yöntem:</strong> Araştırma 30.10.2018-01.06.2022 tarihleri arasında bir kadın hastalıkları ve doğum branş hastanesinde gerçekleştirildi. Araştırmanın örneklemini belirtilen tarihlerde Nutritional Risk Screening-2002 (NRS-2002) formu kullanılarak malnütrisyon riski açısından değerlendirilen ve tamamı ağır malnütrisyona sahip olan hastalardan oluşturdu (risk skoru ≥3, vaka grubu, n=82). Hafif/orta derecede malnütrisyon riski olan (puan=1 ve 2) ve riski olmayan eşit sayıda hastalar, bilgisayarlı randomizasyon süreci kullanılarak rastgele seçildi. Grupların genel sağlık, obstetrik, yatış özellikleri ve laboratuvar bulguları karşılaştırıldı. İstatistiksel anlamlılık düzeyi p<0.05 olarak kabul edildi.</p> <p><strong>Bulgular:</strong> NRS-2002’ye göre ortalama malnütrisyon risk puanı skorları hafif/orta derecede malnütrisyon risk grubunda 0.64±0.8, ağır malnütrisyon risk grubunda ise 3.71±0.90 idi. Ciddi risk taşıyan grubun medyan yaşı daha yüksek, beden kütle indeksi ise daha düşüktü (p<0.05). Ağır malnütrisyon riski taşıyan grupta ortanca hastanede kalış süresi, kilo kaybı, cerrahi işlem geçirme durumu, enfeksiyon varlığı ve onkolojik tanı varlığı diğer gruplara göre anlamlı düzeyde daha yüksekti (p<0.05).</p> <p><strong>Sonuç:</strong> Kadınlar malnütriston açısından değerlendirilirken yaş, hastanede kalış süresi, vücut ağırlığı kaybı, cerrahi işlem uygulanması, enfeksiyon varlığı ve onkolojik tanı varlığı durumunda özenli davranılmalıdır. Bozulmamış laboratuvar bulgusu ve normal düzeyde beden kütle indeksi değeri durumunda değerlendirmenin göz ardı edilmemesi ve kapsamlı değerlendirmenin yapılması önemlidir.</p>Gonca Karataş BaranCaner KöseSeda BiltekinYaprak Engin Üstün
Telif Hakkı (c) 2024 Beslenme ve Diyet Dergisi
2024-08-262024-08-26522253610.33076/2024.BDD.1848Yetişkinlerde Yeme Farkındalığı ve Besinlerin Günlük Tüketilen Porsiyon Miktarları Arasındaki İlişki
https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd/article/view/1855
<p><strong>Amaç:</strong> Bu çalışmada yeme farkındalığı ile besinlerin günlük tüketilen porsiyon miktarları arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır.</p> <p><strong>Bireyler ve Yöntem:</strong> Araştırmaya 19-45 yaş arasında 127’si erkek, 205’i kadın, toplam 332 yetişkin birey katılmıştır. Araştırma verileri çevrim içi anket formu ile toplanmıştır. Yeme farkındalığı (YF), Yeme Farkındalığı Ölçeği (YFÖ-30) kullanılarak ölçülmüştür. Yeme Farkındalığı Ölçeği, toplam puan ve alt faktör puanlarının ortalaması alınarak değerlendirilmiştir. Üç ve üzeri puanlar YF’nin yüksek olduğunu göstermektedir. Bireylerin günlük tükettikleri besinlerin porsiyon miktarları Türkiye’ye Özgü Besin ve Beslenme Rehberi’ne göre değerlendirilerek besin tüketimi verileri elde edilmiştir.</p> <p><strong>Bulgular:</strong> Çalışmaya katılan bireylerin yeme farkındalığı yüksek (3.29±0.46) bulunmuştur. Alt faktörlerden duygusal yeme puanı erkeklerde, yeme kontrolü ve bilinçli beslenme puanı ise kadınlarda daha yüksektir (p<0.05). Besinlerin günlük tüketilen porsiyon miktarı ve yağ tüketim miktarı cinsiyete göre farklı değildir (p>0.05). Sadece günlük şeker tüketimi erkeklerde daha fazladır (p<0.05). Ekmek-tahıl grubu besinlerin tüketilen porsiyon miktarı arttıkça YFÖ-30 toplam puanı ve farkındalık, enterferans hariç tüm alt faktör puanları azalmıştır (p<0.05). Süt grubu besinlerin porsiyon miktarı ile yeme disiplini puanı arasında pozitif bir ilişki bulunmuştur (p<0.01). Yapılan regresyon analizi sonucuna göre YFÖ-30 toplam puanındaki varyansın %7.4’ünü ekmek-tahıl grubu ve sebze-meyve grubu besinlerin porsiyon miktarı açıklarken %1.7’sini ise günlük tüketilen yağ miktarı açıklamıştır. Ekmek-tahıl grubu besinlerin porsiyon miktarı, günlük tüketilen yağ miktarı YFÖ-30 toplam puanı üzerinde anlamlı bağımsız değişkenlerdir (p<0.001).</p> <p><strong>Sonuç:</strong> YF, porsiyon kontrolü sağlamada, sağlıklı besinlerin seçiminde etkili olabilir. Yeme farkındalığı düşük olanlarda özellikle ekmek-tahıl grubu besinlerin tüketimi fazladır. Sağlıklı beslenmede YF uygulamaları davranış değişikliği açısından bireylere fayda sağlayacaktır.</p>Vildan KaracaNeslişah Rakıcıoğlu
Telif Hakkı (c) 2024 Beslenme ve Diyet Dergisi
2024-06-052024-06-05522374710.33076/2024.BDD.1855Okul Çağı Çocuklarının Eğitim Gördükleri Okullara Göre Kahvaltı Yapma ve Beslenme Durumlarının Değerlendirilmesi
https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd/article/view/1850
<p><strong>Amaç:</strong> Bu çalışmanın amacı okul çağı çocuklarının eğitim gördükleri okullara göre beslenme ve kahvaltı yapma durumlarının, ayrıca gün içinde tercih ettikleri yiyecek ve içeceklerin değerlendirilmesidir.</p> <p><strong>Bireyler ve Yöntem:</strong> Çalışma, herhangi bir sağlık problemi olmayan gelişigüzel yöntemle belirlenen 304’ü devlet okulundan, 311’i özel okuldan olmak üzere 9-15 yaşları arasındaki (ilkokul, ortaokul ve lisede öğrenim gören) gönüllü 615 erkek ve kız öğrenci ile yapılmıştır. Veriler öğrencilerle yüz yüze görüşülerek anket yardımıyla toplanmıştır. Anket formu; öğrencilerin demografik bilgileri, kahvaltı yapma ve beslenme alışkanlıkları ile ilgili sorulardan oluşmuştur. Öğrencilerin vücut ağırlığı ve boy uzunluğu ölçülmüştür. Yaşa göre BKİ persentil gruplamasında ≥3.-<15. persentil arasındakiler zayıf (≥ -2SD- <-1SD), ≥15.-<85. persentil aralığında olanlar normal (≥ -1SD- <1 SD) ve ≥85.-<97. persentil olanlar (≥ 1SD- <2 SD) fazla kilolu olarak değerlendirilmiştir.</p> <p><strong>Bulgular:</strong> Devlet okulunda ve özel okulda eğitim gören öğrencilerden, yaşlarına göre normal vücut ağırlığının (≥85. persentil) üstünde olanların oranı %32.9 ve %27.3’tür. Devlet okulundaki ve özel okuldaki öğrencilerin yarısından fazlası her gün kahvaltı yapmaktadır. Devlet okulunda eğitim gören çocuklar kahvaltıda en fazla, yumurta (%27.0), beyaz peynir (%24.3), tost (%21.7), zeytin (19.1), domates-salatalık (%18.1) ve sucuk (%15.1) tüketmektedir. Özel okulda eğitim gören çocuklar kahvaltıda en fazla yumurta (%25.4), tost (%21.5), beyaz peynir (%16.0), ekmek (%15.4), zeytin (%12.2), kahvaltılık gevrek (%11.2), domates-salatalık (%11.2) tüketmektedir. Gün içinde devlet okulundaki öğrencilerin özeldeki öğrencilere göre, tost, simit-poğaça, sandviç, hamburger, çay, süt ürünleri (çeşnili/aromalı süt, ayran, süt) tüketimlerinin yüksek olduğu görülmüştür. Özel okulda eğitim gören öğrencilerin ise devletteki öğrencilere göre pizza, bisküvi, şeker-şekerleme, çikolata, kahve, soğuk çay, asitli içecekler, meyve suyu, maden suyu, aromalı doğal mineralli içecek tüketimlerinin daha yüksek olduğu belirlenmiştir.</p> <p><strong>Sonuç:</strong> Bu çalışmada eğitim görülen okula göre çocukların kahvaltıyı yapma yerlerinin, kahvaltıda ve gün içinde tercih ettikleri yiyecek içecek tercihlerinin farklılık gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. Okullarda öğrencilerin sağlıklı beslenme ile ilgili bilinçlendirilmesinin, farkındalık kazandırılmasının öğrencilerin sağlıklı besinleri tercih etmelerine katkı sağlayacağı düşünülmektedir.</p>Seda ÖnalAslı Uçar
Telif Hakkı (c) 2024 Beslenme ve Diyet Dergisi
2024-08-262024-08-26522485810.33076/2024.BDD.1850Göçmen ve Göçmen Olmayan Türk Halkında COVID-19 Pandemisi Sırasında Vücut Ağırlık Artışını Etkileyen Faktörlerin Değerlendirilmesi
https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd/article/view/1847
<p><strong>Amaç:</strong> Bu çalışmada COVID-19 pandemisinin Türkiye’de yaşayan Türk vatandaşlarının ve Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) ve Avrupa’da yaşayan Türk göçmenlerin beslenme davranışlarına, besin seçimine, fiziksel aktivite düzeyine ve vücut ağırlığına olan etkilerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.</p> <p><strong>Bireyler ve Yöntem:</strong> Bu araştırma çevrimiçi olarak yürütülmüş kesitsel bir çalışmadır. Veriler kartopu örnekleme yöntemi ile sosyal medya platformları aracılığıyla toplanmıştır. Çevrimiçi yapılan ankette katılımcılara sosyo-demografik bilgilerine, öz-bildirim antropometrik ölçüm değerleri ve yaşam tarzlarına, beslenme alışkanlıklarına ve besin tüketim tercihlerine yönelik sorular yöneltilmiştir. Çalışmaya Türkiye’den 764 kişi, ABD’den 509 kişi ve Avrupa’dan 305 kişi (Almanya: 204 kişi; İngiltere: 101 kişi) olmak üzere toplam 1578 Türk vatandaşı katılmıştır.</p> <p><strong>Bulgular:</strong> Türkiye’de yaşayan katılımcıların %59.5’i, ABD’deki katılımcıların %58.3’ü, Avrupa’da yaşayan Türk göçmenlerin ise %52.5’i pandemi öncesine göre pandemi sürecinde vücut ağırlığında artış yaşadığını belirtmiştir. Tüm bölgelerde fiziksel aktivite düzeyindeki azalmanın vücut ağırlığı artışı için önemli bir risk faktörü olduğu belirlenmiştir. Türkiye’de [ORadj=5.61 (2.09-15.05), p=0.001] ve ABD’de [ORadj=3.60 (1.26-5.94), p=0.016] porsiyon ölçülerindeki artışın vücut ağırlığı artışına yol açtığı Avrupa’da ise besinleri düşünme sıklığının artmasının [ORadj=3.12 (1.36-7.17), p=0.007] vücut ağırlığı artışı için önemli bir faktör olduğu saptanmıştır. Pandemi sürecinde tüm bölgelerde tüketimi en çok artan besin grubunun yağlı tohumlar olduğu bulunmuştur.</p> <p><strong>Sonuç:</strong> Bu çalışmanın sonuçları Türkiye’de ve farklı ülkelerde yaşayan Türk vatandaşlarının COVID-19 pandemisi sürecinde vücut ağırlıklarında, beslenme alışkanlıklarında, fiziksel aktivite düzeylerinde önemli değişiklikler olduğunu göstermektedir. Halk sağlığının korunması, beslenme ile ilgili hastalıkların iyileştirilmesi ve önlenmesi için farklı gruplara ve göçmenlere özel rehberlik ve destek hizmetlerinin sağlanması ve takip edilmesi gerekmektedir.</p>Elif Okut AysinMurat Urhan
Telif Hakkı (c) 2024 Beslenme ve Diyet Dergisi
2024-08-262024-08-26522597010.33076/2024.BDD.1847