Beslenme ve Diyet Dergisi
https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd
<p>Dergi açıklaması</p>Türkiye Diyetisyenler Derneği | Turkish Dietetic Associationtr-TRBeslenme ve Diyet Dergisi1300-3089Kalp, Böbrek, Diyabet İlişkili Yeni Bir Tanım: “Kardiyovasküler Böbrek Metabolik Sendromu”nun İncelenmesi
https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd/article/view/1860
<p>Diyabet, kardiyovasküler hastalıklar ve kronik böbrek yetmezliği önemli kronik hastalıklar arasında yer almaktadır. Çalışmalar, bu üç hastalık arasında bir ilişki olabileceğine dair güçlü kanıtlar sunmaktadır. Amerikan Kalp Derneği (American Heart Association, AHA), bu güçlü ilişkiye dikkat çekmek için Kasım 2023’te ilk kez “Kardiyovasküler-Böbrek-Metabolik Sendrom” (Cardiovascular Kidney Metabolic Syndrome, CKM) terimini kullanmıştır. CKM terimi literatüre yeni eklenmiş olsa da bu hastalıkların patofizyolojisi, epidemiyolojisi ve sonuçlarını inceleyen çalışmalarda bağlantıları her zaman vurgulanmıştır. Diyabete bağlı hipergliseminin patolojik mekanizmaları ve renin anjiyotensin mekanizmasındaki bozukluğun böbrek ve dolaşım sistemleri üzerindeki olumsuz etkileri bilinmektedir. İyi bir glisemik kontrol kalp ve böbrek sağlığını da koruyabilir. Kardiyovasküler hastalıklar ve kronik böbrek yetmezliğinin metabolizma üzerindeki etkileri bilinse de metabolik mekanizmalarıyla ilgi daha detaylı araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu derlemede CKM açıklanacak ve bu üç hastalık arasında rol oynadığı düşünülen mekanizmalar literatüre dayalı olarak tartışılacaktır.</p>Büşra Dokuz MuratMetin Saip Sürücüoğlu
Telif Hakkı (c) 2024 Beslenme ve Diyet Dergisi
2024-12-302024-12-30523616910.33076/2024.BDD.1860Fenilketonüri Hastalarının Tıbbi Beslenme Tedavisinde Glikomakropeptitlerin Kullanımı
https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd/article/view/1906
<p>Fenilketonüri (PKU), fenilalanin hidroksilaz enziminin yetersizliği nedeniyle kanda fenilalaninin yükseldiği bir hastalıktır. Hastalara fenilalanin kısıtlı diyet uygulanarak kanda fenilalanin seviyelerinin yükselmesi önlenir. Fenilalanin kısıtlı diyet tedavisinde doğal fenilalanin kaynağı olan proteinler diyetten çıkarılır. Hastanın protein ihtiyacını karşılamak için fenilalanin içermeyen amino asit bazlı protein ikameleri diyete eklenir. Fakat bu protein ikamelerinin tatları genellikle beğenilmez. Bu nedenle alternatif protein ikamelerine yönelik çalışmalar yapılmıştır. Peynir altı suyu bazlı doğal bir protein olan glikomakropeptit (GMP) içeriğinde kalıntı miktarda fenilalanin içerdiğinden alternatif protein ikamesi olarak düşünülmektedir. Bu derlemenin amacı; PKU yönetiminde GMP’nin rolünü inceleyen çalışmaları değerlendirmektir. Yapılan incelemelerde protein ikamesi ihtiyacının tamamının GMP bazlı protein ikameleri ile karşılanmaması ve diyette belli bir miktar fenilalanin içermeyen amino asit bazlı protein ikamelerine yer verilmesi gerektiği, çocuk PKU hastalarında GMP’nin içerdiği fenilalaninin riskli olduğu, çocuklarda kullanılabileceği fakat GMP’den gelen fenilalanin miktarının günlük fenilalanin alımından düşülmesi gerektiği, GMP’nin iştahı baskıladığı ve tadının iyi olduğu, kan fenilalanin ve tirozin seviyelerine, mikrobiyota ve kemik sağlığı üzerine olan etkilerini belirlemek için daha fazla sayıda çalışma yapılması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.</p>Ülkü CivelekIndrani Kalkan
Telif Hakkı (c) 2024 Beslenme ve Diyet Dergisi
2024-12-302024-12-30523707810.33076/2024.BDD.1906Krononütrisyon Davranışlarının Maternal Sağlık Üzerine Etkileri
https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd/article/view/1945
<p>Gebelikte annenin beslenme durumu hem annenin hem de çocuğun sağlığı üzerinde önemli etkilere sahiptir. Yeterli ve dengeli beslenmenin maternal sağlık ve fetüs gelişimi için gerekli olan mikro ve makro besin ögelerini sağlamada önemi bilinmekle birlikte son yıllarda yapılan çalışmalarda yalnızca tüketilen besinlerin içeriğinin değil aynı zamanda besin tüketim zamanının da sağlık üzerine etkili olabileceği bildirilmektedir. Besin alımının sirkadiyen zamanlaması olarak tanımlanan krononütrisyon; hangi besinden ne kadar tüketilmesi gerektiğinin yanı sıra öğün zamanı ve sıklığının da önemini vurgulamaktadır. Öğün atlama, gece yeme davranışları, öğün sıklığı ve uzun süreli açlık gibi bazı krononütrisyon davranışlarının enerji dengesi, vücut ağırlık kazanımı ve glisemik kontrol gibi mekanizmalar yoluyla maternal sağlık üzerinde önemli etkiye sahip olabileceği bildirilmektedir. Hem anne hem de bebeğin sağlığını etkileyen maternal dönemde krononütrisyonel etki ile ilgili çalışmalar son derece sınırlıdır. Bu derlemede gebelerde görülen bazı krononütrisyon davranışlarının maternal sağlık üzerine etkilerini irdelemek amaçlanmıştır.</p>Gözde Çalışkan AkımalSaniye Bilici
Telif Hakkı (c) 2024 Beslenme ve Diyet Dergisi
2024-12-302024-12-30523798710.33076/2024.BDD.1945Alkol Dışı Yağlı Karaciğer Hastalığı ve Oksidatif Stres: Kurkumin Etkili Midir?
https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd/article/view/1891
<p>Alkol Dışı Yağlı Karaciğer Hastalığı (Non-Alcoholic Fatty Liver Disease, NAFLD), küresel nüfusun yaklaşık olarak dörtte birini etkileyen en yaygın karaciğer hastalığıdır ve dünya çapında bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir. Çalışmalar NAFLD gelişiminin lipid birikimi, oksidatif stres, ile ilişkili olduğunu göstermiştir. Bir dizi doğal ürünün in vivo ve in vitro çalışmalarda NAFLD düzenleyicileri olduğu rapor edilmiştir. Zerdeçaldan elde edilen bir pigment olan kurkumin, araştırmacılar tarafından hem biyolojik hem de kimyasal açıdan kapsamlı şekilde araştırılan polifenollerden biridir. Klinik bulgular, kurkuminin metabolik hastalıkların iyileştirilmesinde terapötik bir potansiyele sahip olduğunu göstermektedir. Kurkumin, anti-inflamatuar, antioksidatif, antinosiseptif, antiparaziter, antimalarial etkiye sahiptir. Bu etkilere bağlı olarak kan glukozunu ve lipit seviyelerini düşürebilir, insülin direncini olumlu yönde etkileyebilir. Ayrıca inflamasyonu ve oksidatif stresi azaltabilir. Bu bilgiler ışığında etkinliğini doğrulamak ve moleküler mekanizmalarını belirlemek için gelecekte daha yüksek kaliteli klinik çalışmalara ihtiyaç vardır. Ancak, ince bağırsakta zayıf kurkumin emilimi, hızlı metabolizma ve hızlı sistemik eliminasyon, kurkuminin zayıf biyoyararlanımına neden olabilir. Bu konuya ilişkin; biyoyararlanımı arttırmak amaçlı formülasyon çalışmaları devam etmektedir.</p>Elif Rana AkbeyNevra Koç
Telif Hakkı (c) 2024 Beslenme ve Diyet Dergisi
2024-12-302024-12-30523889610.33076/2024.BDD.1891Beslenmenin Uzay Görevlerindeki Yeri ve Önemi: Geleneksel Derleme
https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd/article/view/1871
<p>Uzayda beslenme, uzay görevlerinin başlangıcından bu yana sürekli olarak araştırılıp geliştirilmektedir. Beslenme astronotlar için hem fizyolojik gereksinmelerin karşılanması hem de mental sağlığın korunması açısından önemlidir. Günümüzde gelişen teknoloji sayesinde uzayda tüketilen besinler dondurulmuş besinlerden taze ürünlere kadar çeşitlilik göstermektedir. Uzay ortamının mikro yer çekimi, uzun süreli radyasyona maruz kalma ve fiziksel aktivite durumunun değişmesi gibi özel koşulları, bireylerin enerji ve besin ögesi gereksinmelerini etkilemektedir. Enerjinin ve protein, D vitamini, kalsiyum, magnezyum, çinko ve antioksidanlar gibi besin ögelerinin yeterli alınması oldukça önem taşımaktadır. Buna karşın, beslenme ve kaynak kullanımı ters ilişki göstermektedir. Yeterli beslenme sağlanırken, besinlerin taşınması ve depolanması, raf ömrü, besin tedariki ve atıkların bertarafı gibi konular dikkatle ele alınmalıdır.</p>Merve İlhan EsginHümeyra Sarı
Telif Hakkı (c) 2024 Beslenme ve Diyet Dergisi
2024-12-302024-12-305239710910.33076/2024.BDD.1871İnositolün Gebelik ve Doğum Sonuçlarına Etkisi
https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd/article/view/1904
<p>İnositol bir karbosiklik şeker alkolü olup büyümenin düzenlenmesi, embriyonik gelişim, döllenme, lipid metabolizmasının düzenlenmesi, insülin duyarlılığının desteklenmesi gibi çeşitli biyolojik süreçlerde önemli rol oynar. Vücut bileşiminde önemli değişimlerin yaşandığı gebelik döneminde risk altındaki kadınlarda gestasyonel diyabet gelişebilmektedir. Gestasyonel diyabet kontrol altına alınmadığında artan maternal ve fetal morbidite riski ile ilişkilidir. Gestasyonel diyabette ilaç tedavileri beklendiği kadar etkili olmamaktadır. Miyoinositol insülinin ikincil habercisi olarak hareket eden fosfatidilinositolün kullanılabilirliğini destekleyerek insülin duyarlılığını artırabilir. İnositol ayrıca polikistik over sendromunda, infertilite tedavisinde ve preeklampsi gibi durumlarda olumlu etkilerle ilişkilendirilen bir bileşiktir. İnositol sadece anne-kadın sağlığı için değil yenidoğan sağlığı için de oldukça önemli bir vitamin benzeri maddedir. Folata dirençli nöral tüp defektinin önlenmesinde, bebeğin beyin gelişimi ve vücut adipozitesinin düzenlenmesinde inositolün faydalı etkileri olduğuna dair veriler mevcuttur. Bu derlemede inositolün bahsedilen faydalı etkilerine aracılık eden olası mekanizmalar incelenecektir.</p>Aziz KılınçMakbule Gezmen Karadağ
Telif Hakkı (c) 2024 Beslenme ve Diyet Dergisi
2024-12-302024-12-3052311011710.33076/2024.BDD.1904Tip 1 Diyabetli Genç Erişkin Bir Olguda Karbonhidrat Kısıtlı Diyet ile Diyabet Yönetimi
https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd/article/view/1886
<p>Tip 1 diyabet (T1DM), pankreasın beta hücrelerindeki tahribat nedeniyle insülin sekresyonunda tam bir eksikliğe yol açan otoimmün metabolik bir hastalıktır. Tip 1 Diyabet yönetiminde tıbbi beslenme tedavisi ve insülin replasmanı tedavinin iki önemli ayağıdır. Bu tedavilerle birlikte glisemik regülasyonun sağlanması, akut ve kronik komplikasyonların önlenmesi, geciktirilmesi, ilerlemesinin durdurulması, çocuklarda fizyolojik büyüme-gelişmenin sağlanması, yaşam süresi ve kalitesinin arttırılması amaçlanmaktadır. Karbonhidratlar kan glukoz düzeyini doğrudan etkileyen makro besin ögesidir. İnsülinin keşfinden önce diyabet tedavisinde karbonhidrat kısıtlı diyetler uygulanmaktaydı. Günümüzde de karbonhidrat kısıtlı diyetler güncel ve tartışmalı bir konudur. Karbonhidrat kısıtlaması ile ilgili bir bilimsel uzlaşı bulunmamaktadır. Bazı çalışmalarda enerji alımı ile birlikte bazı çalışmalarda ise enerji alımından bağımsız olarak karbonhidrat alım miktarları farklı oranlarda kısıtlanabilmektedir.</p> <p>Bu makalede; T1DM tanısı alan 26 yaşında olgunun toplam günlük karbonhidrat alımının kademeli olarak azaltılmasının diyabetle ilgili biyobelirteçler ve toplam insülin gereksinimi üzerine olan etkisi sunulmuştur. 2019-2024 yılları arasında izlenen olguya beslenme eğitimi verilmiş ve kademeli olarak karbonhidrat kısıtlaması yapılarak tıbbi beslenme tedavisi (TBT) uygulanmıştır. Olgunun takip süresince vücut ağırlığı, lipid profili, HbA1c ve C-peptit düzeyleri ölçülmüş, toplam insülin dozları kaydedilmiş ve olgunun remisyonda kalma süresi izlenmiştir. Tip 1 diyabetin akut başlangıcından sonra, olguyu normoglisemiye ulaştıran günlük toplam insülin ihtiyacı izlendiğinde; süreç içinde azaldığı, hatta bir dönem remisyona girdiği gözlenmiştir.</p> <p>Bu olgu, T1DM tedavisinde karbonhidratı kısıtlanmış beslenme tedavisinin kısa vadede glisemik kontrol üzerine faydalı sonuçlar sağladığını ancak, uzun vadeli güvenliğini ve sürdürülebilirliğini değerlendirmek için daha fazla randomize kontrollü çalışmalara ihtiyaç olduğunu göstermektedir.</p>Elif ŞahinerM. Temel YılmazMevlüde Kızıl
Telif Hakkı (c) 2024 Beslenme ve Diyet Dergisi
2024-12-302024-12-3052311812910.33076/2024.BDD.1886Yetişkinlerde Deprem Sonrası Travma Düzeyi ile Duygusal Yeme Davranışı Arasındaki İlişki
https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd/article/view/1911
<p><strong>Amaç:</strong> Bu çalışmanın amacı, bir doğal afet olan deprem sonrasında yetişkinlerde travma düzeyi ile duygusal yeme arasındaki ilişkiyi araştırmaktır.</p> <p><strong>Bireyler ve Yöntem:</strong> Çalışma verileri araştırmacılar tarafından oluşturulan web tabanlı bir anket formu yardımıyla toplanmış ve Kartopu Örnekleme Yöntemi kullanılmıştır. Çalışmaya 524 yetişkin birey dâhil edilmiştir. Bireylerin sosyo-demografik özellikleri ve antropometrik ölçümleri sorgulanmıştır. Bireylerin deprem sonrası travma düzeyleri “Deprem Sonrası Travma Düzeyi Belirleme Ölçeği” ile duygusal yeme durumları ise “Duygusal Yeme Ölçeği” ile değerlendirilmiştir. Çalışmadan elde edilen verilerin analizi SPSS 26.0 (Statistical Package for Social Science) istatistik programı ile yapılmıştır.</p> <p><strong>Bulgular:</strong> Çalışmaya 387 kadın, 137 erkek alınmıştır. Bu bireylerin %48.1’i deprem bölgesinde yer almaktadır. Çalışmaya katılan bireylerin %49.2’si evli, %65.3’ü üniversite mezunu ve %34.2’sinin tanısı konmuş bir hastalığı bulunmaktadır. Deprem bölgesindeki bireylerde, deprem bölgesinde olmayanlara göre daha fazla vücut ağırlık artışı ve kaybı gözlenmiştir (p<0.05). Deprem bölgesindeki bireylerin travma düzeyi ve alt boyut puan ortalamaları deprem olmayan bölgedeki katılımcılara göre daha yüksektir (p<0.05). Deprem sonrası travma düzeyi puanı ile duygusal yeme (r=0.23, p<0.001), gerginlik durumunda yeme (r=0.23, p<0.001), olumsuz duygularla baş etmek için yeme (r=0.24, p<0.001), kendini kontrol etme (r=0.15, p<0.001) ve uyaranlar üzerinde kontrol (r=0.10, p<0.001) arasında pozitif yönde, zayıf ve anlamlı bir ilişki gözlenmiştir.</p> <p><strong>Sonuç:</strong> Bu çalışmada deprem sonrası travma düzeyi ile duygusal yeme arasında istatistiksel olarak anlamlı pozitif bir ilişki bulunmuştur. Doğal afet sonrası gelişen travmanın da etki ettiği duygusal yeme ve buna bağlı oluşabilecek yeme bozukluklarını önlemek için halkın bilinçlendirilmesi ve bu konuda önlemlerin alınması gerekmektedir.</p>Emine Merve EkiciZiya Erokay Metin
Telif Hakkı (c) 2024 Beslenme ve Diyet Dergisi
2024-12-302024-12-30523111910.33076/2024.BDD.1911Besleyici Bağın Ortaya Çıkarılması: Türk Kadınları Arasında Yeme Davranışlarının Yaşam Kalitesini Nasıl Etkilediğinin Araştırılması
https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd/article/view/1941
<p><strong>Amaç: </strong>Bu çalışmanın amacı, dünya çapında hızla yayılan obezite epidemisinin Türkiye’deki yetişkin kadın popülasyonunda yeme davranışları ve yaşam kalitesi üzerindeki etkilerini incelemektir.</p> <p><strong>Yöntem:</strong> Bu kesitsel çalışmada veriler yüz yüze anket tekniği ile toplanmıştır. Veri toplama formunda demografik sorular, Üç Faktörlü Yeme Anketi-Kısa Formu (TFEQ), SF-12 Sağlık Anketi, Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi-Kısa Formu (IPAQ), 24 saatlik diyet hatırlama ve antropometrik ölçümler (vücut ağırlığı ve boy uzunluğu) yer almıştır.</p> <p><strong>Bulgular:</strong> Çalışmaya toplam 1466 kadın katılmıştır ve yaş ortalamaları 37.69±11.50’dir. SF-12 Sağlık Anketine göre, katılımcıların ortalama fiziksel bileşen özet puanı (PCS-12) 38.93±10.90 ve ortalama zihinsel bileşen özet puanı (MCS-12) 37.52±11.83’tür. Üç Faktörlü Yeme Anketi (TFEQ) sonuçlarına göre, katılımcıların ortalama bilişsel kısıtlama puanı 45.44±32.84, ortalama duygusal yeme puanı 33.62±38.36, ortalama kontrolsüz yeme puanı 34.88±24.12 ve IPAQ-SF MET skoru 1797.6±2574’tür. Ayrıca, BKİ >30 kg/m2 olan bireylerin PCS-12 puanı 35.20±11.18 olup diğer gruplara kıyasla anlamlı derecede düşüktür (p<0.001). BKİ <18.5 kg/m2 olan bireylerin MCS-12 puanı 34.95±11.07’dir ve diğer gruplara kıyasla daha düşüktür (p<0.001). TFEQ’ya göre, kadınların hem bilişsel kısıtlama puanları (r=0.250, p<0.001) hem de duygusal yeme puanları (r=0.270, p<0.001) ile BKİ değerleri arasında pozitif bir ilişki vardır. Regresyon sonuçlarına göre hem fiziksel hem de zihinsel bileşen özet puanları kontrolsüz yeme üzerinde anlamlı bir etkiye sahiptir. Ayrıca, zihinsel bileşen özet puanı duygusal yemeyi anlamlı şekilde etkilerken (p=0.027), fiziksel bileşen özet puanı bilişsel kısıtlama üzerinde anlamlı bir etkiye sahiptir (p=0.013).</p> <p><strong>Sonuç:</strong> Yetişkin kadın nüfusunun %50’sinden fazlasının pre-obez veya obez olduğu bir ülkede yeme davranışlarını kapsamlı bir şekilde inceleyen bu çalışmada, obezite, yeme davranışları ve yaşam kalitesi arasında güçlü bir ilişki olduğu görülmüştür.</p>Ayhan DağÖzlem BaranNursena Nahya ServiCemaliye SütM. Enes KartalBirgül DağAybüke CoşkunSevinç YücecanGökçen Doğan
Telif Hakkı (c) 2024 Beslenme ve Diyet Dergisi
2024-12-302024-12-30523203110.33076/2024.BDD.1941Nütrisyon Destek Tedavisi Alan Hastalarda Enerji ve Protein Alım Yeterliliği ve İlişkili Faktörler
https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd/article/view/1901
<p><strong>Amaç:</strong> Bu araştırmanın amacı nütrisyon destek tedavisi alan hastaların enerji ve protein alım düzeyinin ve bu düzey ile ilişkili faktörlerin incelenmesidir.</p> <p><strong>Bireyler ve Yöntem:</strong> Bu retrospektif çalışmaya nütrisyon destek ekibine yüksek nütrisyonel risk nedeni ile yönlendirilen 454 yetişkin hasta dahil edilmiştir. Hastaların oral beslenme ile günlük enerji ve protein alım miktarları, yemek tabağı görselleri kullanılarak hasta ve hasta yakınları tarafından belirlenen porsiyonların besin tüketim formuna kaydedilmesi ile hesaplanmıştır. Oral, enteral ve parenteral beslenme ile alınan günlük enerji ve protein miktarlarının tahmini gereksinimlerinin %75’ini karşılaması yeterli alım olarak kabul edilmiştir.</p> <p><strong>Bulgular:</strong> Hastaların %57.7’si erkek olup %63.7’si onkolojik hastalıklar nedeni ile hastaneye başvurmuştur ve %73.3’ünün en az bir kronik hastalığı vardır. Hastaların %59.1’inin enerji alımı ve %52.8’inin protein alımı yetersizdir. Günlük enerji alımı yeterliliği ile primer hastalık, kronik hastalık durumu, son altı ayda yoğun bakım ünitesine başvuru durumu ve Nütrisyonel Risk Skoru-2002 (NRS-2002) puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki belirlenmiştir (p<0.05). Yaş, primer hastalık, beden kütle indeksi (BKİ) ve NRS-2002 puanı ile günlük yeterli protein alımı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmıştır (p<0.05).</p> <p><strong>Sonuç:</strong> Hastanede tedavi gören hastaların önemli bir kısmı hedeflenen günlük enerji ve protein alımına ulaşamamaktadır. Optimal tıbbi beslenme ve nütrisyon destek tedavisi için hedeflenen enerji ve protein düzeyine ulaşılması ile ilişkili faktörlerin belirlenmesi önemlidir. Ayrıca planlanan tıbbi beslenme tedavisinin uygulanmasının önündeki engeller ve bu engellere yönelik geliştirilen müdahalelerin etkinliği ile ilgili araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır.</p>Melda KangalgilHülya UlusoyUğur Bayramoğlu
Telif Hakkı (c) 2024 Beslenme ve Diyet Dergisi
2024-12-302024-12-30523324010.33076/2024.BDD.1901Yetişkin Bireylerin Çeşitli Özellikleri ile Gıda Tiksinmeleri Arasındaki İlişki Üzerine Bir Araştırma: Türkiye Örneği
https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd/article/view/1868
<p><strong>Amaç:</strong> Bu çalışmada Türkiye’deki yetişkin bireylerin çeşitli özellikleri ile gıda tiksinme durumları arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır.</p> <p><strong>Bireyler ve Yöntem:</strong> Çalışmaya Haziran-Aralık 2023 tarihleri arasında Türkiye’de yaşayan 639 gönüllü yetişkin birey katılmıştır. Katılımcılara 13 adet demografik ve genel bilgi sorusu, 9 adet beslenme alışkanlıklarını belirleyen bilgi sorusu ve 32 sorudan oluşan “Gıda Tiksinme Ölçeğini (Food Disgust Scale-FDS)” içeren anket formu online ortamda uygulanmıştır. Çalışmada elde edilen cinsiyet, yaş, eğitim ve gelir durumu gibi demografik verilerin yanı sıra çeşitli beslenme alışkanlıkları, Beden Kütle İndeksi (BKİ) gibi değişkenler ile gıda tiksinme ölçeği skorları arasındaki ilişki incelenmiştir.</p> <p><strong>Bulgular:</strong> Çalışmaya katılan bireylerin yaş ortalaması 25.8±7.4 yıl olup büyük çoğunluğunu 18-24 yaş aralığında (%66.8), kadın (%77.5) ve bekar (%78.6) bireyler oluşturmaktadır. Yapılan istatistiksel analizde kadınların (p<0.001), 18-24 yaş arası olanların (p<0.05), bekarların (p<0.001), herhangi bir işte çalışmayanların (p<0.05) ölçeğin birçok alt boyutunda ve toplamda gıda tiksinme ölçeği skorları daha yüksek olarak tespit edilmiştir. Daha önce besin zehirlenmesi yaşayanların gıda tiksinme ölçeği skorları daha düşük olarak bulunmuştur (p<0.05). Ayrıca katılımcıların dışarıda yemek yeme sıklığı arttıkça gıda tiksinme ölçeği skorları azalsa da bu durum istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0.05). Normal BKİ aralığında olan bireylerin fazla kilolu ve obez bireylere kıyasla daha yüksek gıda tiksinme skoruna sahip olduğu tespit edilmiştir (p<0.05). Son olarak katılımcıların eğitim durumu ve gelir düzeyi ile gıda tiksinmesi arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır (p>0.05).</p> <p><strong>Sonuç:</strong> Bu çalışmada yetişkin bireylerin çeşitli özelliklerinin gıda tiksinmesi ile ilişkisi incelenmiş olup birçok faktörle gıda tiksinmesi arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Gıda tiksinmesinin temelinde birçok neden yatmakla birlikte hijyenik açıdan insan sağlığı için önemli bir savunma mekanizmasıdır. Ancak tiksinme davranışlarını tetikleyen faktörler bireyin yeme bozuklukları ile karşılaşmasına yol açabilir. Bu nedenle beslenme eğitiminin yaygınlaştırılması ve temel düzeyden uygulanması gerekmektedir.</p>İsmail Mücahit AlptekinEren Canbolat
Telif Hakkı (c) 2024 Beslenme ve Diyet Dergisi
2024-12-032024-12-03523415110.33076/2024.BDD.1868Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğrencilerinin Ortoreksiya Nervoza Eğilimi ve Kişilerarası Zayıflık Beklentilerinin Değerlendirilmesi
https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd/article/view/1903
<p><strong>Amaç:</strong> Bu çalışma Sağlık Bilimleri Fakültesi öğrencilerinde ortoreksiya nervoza (ON) eğilimi ve kişilerarası zayıflık beklentisinin cinsiyet, okunulan bölüm ve beden kütle indeksine (BKİ) göre değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır.</p> <p><strong>Bireyler ve Yöntem:</strong> Tanımlayıcı-kesitsel tipte olan bu çalışma 18-30 yaş aralığındaki Sağlık Bilimleri Fakültesi öğrencileriyle (n=600) yapılmıştır. Çalışma verileri sosyodemografik bilgileri, Ortoreksiya Nervoza Ölçeği (ORTO-11) ve Kişilerarası Zayıflık Beklentileri Ölçeği’ni (IOET-TR) içeren anket formu aracılığıyla yüz yüze görüşme yöntemi kullanılarak toplanmıştır. Toplam puan üzerinden değerlendirilen ve kesim noktası olmayan ölçeklerden; ORTO-11’den alınan düşük puanlar ON eğiliminin yüksek olduğunu; IOET-TR’den alınan yüksek puanlar ise kişilerarası ilişkilerde zayıf olmanın beklentisinin daha yüksek olduğunu göstermektedir.</p> <p><strong>Bulgular:</strong> Cinsiyet ve okunulan bölümler arasında ORTO-11 ve IOET-TR puanlarında önemli düzeyde fark bulunmamıştır (p>0.05). ORTO-11 puanları BKİ’ye göre farklılık göstermezken (p>0.05); hafif şişman veya obez öğrencilerin IOET-TR puanları normal ağırlığa sahip olanlardan; normal ağırlıkta olanların ise zayıf olanlardan anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur (p≤0.001). ORTO-11 ve IOET-TR puanları arasında ise istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki gözlenmemiştir (r=-0.067, p=0.103).</p> <p><strong>Sonuç:</strong> Bu çalışma ON eğilimi ve kişilerarası ilişkilerde zayıflık beklentisi arasında bir ilişki olmadığını göstermiştir. Ancak hafif şişman veya obez öğrencilerin kişilerarası ilişkilerde zayıf olmanın beklentisi diğer gruplara göre daha yüksek bulunmuştur. Bu bulguların doğruluğu için farklı etnik ve yaş gruplarına sahip daha geniş örneklemli çalışmalara ihtiyaç vardır.</p>Halime Selen
Telif Hakkı (c) 2024 Beslenme ve Diyet Dergisi
2024-12-302024-12-30523526010.33076/2024.BDD.1903Editörden
https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd/article/view/1971
<p>Beden Kütle İndeksi (BKİ), Bel Çevresi, Bel /Kalça Çevresi Oranı, Bel Çevresi/Boy Uzunluğu Oranı, Boyun Çevresi obezite ve ilintili bulaşıcı olmayan kronik hastalıklarda sıklıkla kullanılan tanımlayıcı antropometrik ölçümlerdir. Bu yöntemlerin geçerlilikleri sıklıkla yayınlarda ele alınmıştır. Son yıllarda obezitenin tanımlanmasında Viseral Adipozite İndeksi (Visceral Adiposity Index-VAİ), Konisite İndeksi (Conicity Index-CI, Vücut Şekil İndeksi – A Body Shape Index- ABSI), Vücut Yuvarlaklık İndeksi (Body Roundness Index-BRI) ve trigliserit temelli antropometrik ölçümlere dayalı indeksler gibi bu derlemede de ele alınan birçok vücut adipozite indekslerinin kullanıldığı dikkati çekmektedir. Bu derlemenin amacı vücut adipozite indekslerinin özet olarak irdelenmesidir.</p>Ayla Gülden Pekcan
Telif Hakkı (c) 2024
2024-12-302024-12-3052311010.33076/2024.BDD.1971